Çukur’da İdris Baba Ölecek mi?

İdris Baba

Habertürk TV’de Kübra Par’ın sorularını yanıtlayan Çukur dizisinde İdris Koçovalı’ya hayat veren Ercan Kesal, yeni sezona ilişkin bazı ipuçları verdi.

Kübra Par’ın “Yeni sezonda İdris Baba öldü mü, yaşayacak mı?” sorusuna yanıt veren Kesal şöyle konuştu: İşte o da işin güzel tarafı. O sorunun cevabı için 3 ay boyunca bekleyecekler. Yaz boyunca çok da fazla kafalarına takmasınlar. Sonuçta iyi olacak, şunu söyleyebilirim rahatlıkla, ilk iki sezonu aratmayacak Çukur”

Kesal’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

“SEYİRCİ KENDİNİ İYİ HİSSETTİĞİ DÜNYAYI ÇUKUR’DA BULDU”

İlk iki sezonu aratmayacak. Çukur’un seyirciyle kurduğu ilişkiyi ciddi anlamda sosyologlar incelemeli. Çok geniş bir skalada insan grupları izliyor. Röportajlarda bazen, yaşanmış bir örnek olduğu için söylüyorum. Yurt dışında bir üniversitede festival için davet edildim. Otopark görevlisi Çukur hastası. Uçakta yanımda oturan beyaz yakalı, finans üst düzey yöneticisi Çukursuz geçirmiyor Pazartesilerini. Bir akademisyen aynı şeyleri söylüyor. Sinemanın gücü neyse bence Çukur onu farketmiş bence. İyi oyuncular, iyi yönetmenler seyirciyi kurdukları dünyaya inandırmış durumda. Çukur sinemada klasik olan şeyi becerdi. Seyirci kendini iyi hissettiği dünyayı Çukur’un dünyasını buldu. Çukur’daki babanın nasihatlarını kendine söylenmiş gibi algılıyor. Aile dayanışması, feda duygusu, özveri seyirciye iyi geliyor.

“BENİM OĞLUM DA ‘BABA ÖLECEK MİSİN’ DİYE SORUYOR”

Dizinin söylemine hasret var. Böyle bir mahallenin olması mümkün değil. Bu kadar çok çatapat olan mahalleye polis girmez mi? Elbette ki distopik mahalle. Edilen kelam seyirciye gidiyor. Sizde kahramanla özdeşleşmezseniz o filme ilişki kurmazsınız. Çoculuğumda Avanos’ta Yılmaz Güney filmlerinden sonra birbirine olmayan tabancalarla ateş eden, havada tekmeler atan çocuklardık biz. Ben bir hekimim. Çok mutluyum bu tür farkındalık meselelerinin içinde yer almış olmasından. Geçen sezonun başlangıcında, benim de diziye davet edildiğim sırada okuduğum hikaye Godfather’di aslında. Sinemanın kitleleri etkilemesi üzerinden kötü örnek oluşturacağını söylemek çok yanlış bir yargı. Suimisal misal olmaz. Kötü örnek, örnek olmaz. Etrafımız o kadar çok olumsuz uyaranla kuşatılmış ki. Benim oğlum 13 yaşında Çukur’u seyrediyoruz bazen. ‘Baba ölecek misin?’ diye soruyor bana. Arkadaşlarının benimle tanışmak istemesinden gururlandığını görüyorum.

“İDRİS KOÇOVALI ERCAN KESAL’DEN ETKİLENİYOR”

Ben o karakterin içine girmiyorum. Profesyonel değilim ben. Rol yapmayı bilmem. O karakteri içime alıyorum ben. Ercan Kesal, İdris Koçoovalı’dan etkilenmiyor, İdris Kosovolı Ercan Kesal’den etkileniyor. Ben de şefkatli olmaya çalışan bir adamım. Ailemi korumak isterim. Hayatım boyunca elime silah almadım. O karakterin elinde silah varsa ben de Ercan Kesal olarak elime silah alabilirim.

“EN ÖNDEKİ SEYİRCİ GİBİ KENDİNİZE BAKACAKSINIZ”

Rol yapmamayı bilmemeyi kendimi avantaja geçirdim. Böylece doğaçlama yapabiliyorum. Yönetmen arkadaşları biraz kendi sularıma çekiyorum. ‘Bak bu olmuyor’ diyorum. Bir başlamışsa gidiyor. Gayet de iyi gidiyor. En öndeki seyirci gibi kendinize bakmayı bileceksiniz deniyor ya… Tiyatro oyunculuğu ile kamera karşısını karıştırmamak lazım. Tiyatro oyuncusu kendi kendini yöneten oyuncudur. O duramaz, bekleyemez, performansını ve kendini yönetmek zorundadır. Biz sürekli duruyoruz, uçak geçiyor, ezan okuyor, kesiyoruz.

Kaynak: Habertürk

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık